Savunmada "olmak ya da olmamak"
- Sencer Özgür
- 10 May 2024
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Oca
Kırmızı ışıkta neden durursunuz ya da yeşil yandığında geçmenizi sağlayan nedir? Trafik kuralları mı? Sadece kuralların olması mı sizi harekete geçiren, bu gerçekten yeterli mi?
Peki diyelim ki sinema ya da tiyatroya gideceksiniz. Tanımadığınız, şimdiye kadar hiç görmediğiniz bir grup insanla kapalı bir ortamda, nerdeyse kişisel alanınızı bölüşerek uzunca bir süre geçireceksiniz. Emniyette misiniz?
Ne kadar kural, emniyet önlemi olsa da şu bir gerçek ki insanları bir araya getiren, bir arada tutan ve beraberce hareket etmelerini sağlayan şey temelde herkesin ayrı ayrı hissettiği "güven" duygusudur.
Bana sorarsanız nasıl tanımlarsın güveni diye, derim ki; Birine duyulan güven, onun davranış ve kararlarına karşı "savunmasız kalma hali"dir.
Tamam şimdi kişilerden daha büyük resimlere doğru bakalım, takımlar, kuruluşlar hatta topluluklar için neden bu kadar önemlidir? Evet aslında yukarıda belirttiğim gibi, güven duygusu olmadan insanları harekete geçirmek şöyle dursun bir araya getirme şansınız bile olamaz. Eğer aklınızdan zor kullanarak bir şeyler yaptırmak geçtiyse, bu durumda bile kişi ona bunun karşılığında zarar vermeyeceğinize güvendiği için istediğinizi yapacaktır. Ve şu bir gerçek ki insanoğlu temelde güvenme eğilimindedir.
Bir kuruluştaki güven düzeyi, o kuruluşun sahip olduğu kaynaklarını nereye ve nasıl harcadığını etkileyen en önemli faktörlerin başında gelir. Hatırlayalım; “savunmasız kalma” hali olarak tanımladığımız güven düzeyi azaldıkça, hem kişilerin hem de sistemlerin kullandığı kaynak “savunma” düşünce ve eylemlerinde harcanır. Yani kısaca “işlem maliyeti” organizasyondaki güven hali ile artar ya da azalır.
Şimdi bir düşünelim; hız, kalite, yaratıcılık, dayanışma, gelişme kısaca performans kriterlerimiz için sahip olduğumuz kaynakların (zaman, para, altyapı, bilgi, liderlik vb.) ne kadarını performansa dönüştürebiliyoruz? Yoksa bu kaynakları kuruluşa ait "savunma sistemleri" mi tüketiyor?
Başa dönelim, kırmızı ışıkta durduğumuzda arkadan gelen araçların duracağına , yeşil ışıkta geçerken ise sağımız ve solumuzdaki araçların duracağına güveniyoruz. Sinema ve tiyatroya gittiğimizde diğer seyircilerin (ve hatta oyuncuların) bize zarar verecek hatta rahatsız edecek bir eylemde bulunmayacağına güveniyoruz. Bir de "herkesin ayrı ayrı hissettiği güven duygusu" demiştik.
Sahi, sizce, bir kuruluştaki koşulların herkes için aynı olması, herkesin o organizasyona aynı düzeyde güven duyduğu anlamına mı geliyor?.. Peki her kişi kendi kaynaklarını bölüp kullanırken hesaba kattığı güvenin adisyonunda hangi kalemler var?..
Comments